Yollarda Hayat Var...: SAKLIKENT KANYONU

İnsan sevgilisini ne kadar tanıyorum dese de birlikte zaman geçirmeyince hep eksik kalıyormuş. Benim gözümde sevgilim; adrenalin ile arasına uzunca bir mesafe koymuş, çok pimpirikli olduğundan ayağına çöp batar, altındaki taş kayar diye diye riskli hiçbir yerde bulunmayacak bir adamdı.

Taa ki evlenme yıldönümümüzde gizlice plan yapıp sürpriz helikopter turu düzenleyene kadar.

O yüzden 15 Km uzunluğundaki, içinden Bey Dağının buz gibi ve şiddetle akan suyuna karşı, bu eşsiz kanyona gelmemizi hiç yadırgamadım.

Ne uçurumla ayrılan dağlardan kopmuş, tonlarca ağırlığındaki kayalar, ne de ancak çelik tellerle karşıya geçebildiğiniz buz gibi sular engel oldu sevgilime.

Şaka bir yana da eşsiz ve hatta muhteşem bu kanyon ölmeden görülecekler listenize bu yazıdan sonra hemen eklenmeli, en kısa sürede plan yapılıp, tadı çıkarılmalı.

Öncelikle Fethiye nin içine girmeden yaklaşık 32 Km Saklıkent istikametine devam ederseniz, önce tabelalar ardından da gözlemeci ve kahvaltıcılar sizi oraya ulaştıracak.

Biz zil zurna aç olduğumuzdan gidene kadar hepsinin tabelasına ağzımızın suyu akarak baktık, elbette oralara kadar gitmişken nehrin üzerinde ayaklarımız suda yemek yemek yerine buralarda oturma saflığını göstermeyeceğimizden, gaza bastık geçti.

Ama siz de geçerken çok güleceksiniz şöyle ki;

İlk mekanın ismi; Öğrencinin yeri, ikincisi Öğretmenin yeri, sonra üniversite öğrencisinin yeri… vs aynen böyle devam etmekte. İsim sıkıntısı yaşıyorlar zaar.

Öncelikle şunları aklınızda bulundurun;

-Neredeyse belinize kadar buz gibi suya gireceksiniz mümkünse mayo ya da şort giyin. Cebinizde telefon..vs varsa arabada bırakın.

-Hem yerler kaygan hem de suyun debisi yüksek, parmak arası terliklerinize el sallamak istemiyorsanız ya lastik ayakkabı kiralayın (3 TL) ya da deniz ayakkabısı satın alın (10 TL).

-Arabada yedek iç çamaşırı ya da mayo bulundurun, akşamüstü gayet serin oluyor.

-Suyun üzerinde kurulmuş sofralarda yemek isterseniz ilk başta ki Kanyon Restoran self servis hizmet veriyor. Şöyle ki ızgara balık isterseniz yarım saat başında beklemek durumundasınız. Biz de diğerleri neden bu kadar dolu da burası boş diyorduk, cevabımızı almış olduk :)

-Rafting yapabilirsiniz, aklınızda olsun yaklaşık 45 dakika sürüyor.

Öncelikle kıyafetimle son derece uyumsuz renkteki lastik ayakkabılarımızı kiraladık, giriş ücretini de ödeyip (5 TL) yolculuğumuza başlıyoruz. Ayağımı bileğe kadar suya sokunca birden hissizleşiyor o kadar ki soğuk.

E bu kadarla üşürsek yandık elbet, daha ipe tutunarak karşıya geçeceğiz. Aaayyy oyyy ufffkkk derken atıyorum kendimi suya, Alllaaaa çıkarın beni buradaaaannnnn.

Çift sıra çelik halat var fakat ben cesaret edip diğer tarafına geçemiyorum çarpışa çarpışa ilerliyoruz artık yapacak bir şey yok, bir şey diyeni atarım suya zaten. (aaaa ayağı kaydı sanırım arkadaşın diyerek :)

Bir süre sonra üşümekten daha büyük bir derdiniz olduğunu anlıyorsunuz, yok yok suyun sizi yutmak için çılgınca saldırması değil de benim gibi sivri akıllılık yapıp elbise giydiyseniz hem ipi hem eteğinizi nasıl tutacağınız sorunsalı:)

Neyse ki zorlu badireyi şimdilik atlattık, şu sevgiliye bakın hele, sanki biz aynı suda savaşmadık, nasıl da gülümsüyor geçerken.

Bundan sonrası gayet uzun bir parkur. Yolunuzu dev gibi yuvarlanmış kayalar kesiyor, ben kenara çekeyim diye bayağı uğraştım ama böyle kalsa daha iyi sanırım.

Çamuru çok faydalı diye düşünüyoruz çünkü herkesin vücudu ve yüzü bununla kaplı. E biz eksik kalır mıyız, savaşçılar gibi boyuyoruz kıymetli çamurla kendimizi. Freedom diye bağırmak geliyor içimden.

Yaratıcıyız derken yanımızdaki kızın bıyık yaptığını ve bura bura resim çekildiğini görüyorum, üff o da çok şirin olmuş amaaaa…

Tarihi çok eski değil, çobanın biri, keçisini buraya kaçırınca ortaya çıkmış, çevredeki halkın ilgisi çok olunca Çevre ve Orman Bakanlığı’na bildirilmiş, onlar da burayı Milli Park ilan etmişler, hem devletin hem de özel firmaların desteği ile bugünkü halini almış. İyi de olmuş.

Kayalar muazzam derecede güzel, pırıl pırıl, elbette Türküz biz, boş durur muyuz, her yere adımızı ve mesajımızı çamurla da olsa yazarız :)

Açız dedik kaç km yürüdük, şimdi yemek zamanı.

Dediğim gibi Kanyon Restoran da self servisi beğenmeyince, dolu olan diğer taraftaki River Restoran a geçiyoruz. Adama soruyoruz burası nasıl işliyor diye; “abi tatile geldiniz size iş mi yaptırırız” oluyor. Ohhh tembel ruhumuz çok mutlu

Ben sac kavurma, sevgili ise karışık ızgara, işte yoğurt falan derken 67 TL ödedik. Bu keyfe az bile. Güneşi batırıyoruz vee üşümeye başlıyoruz.

Altımızda şırıl şırıl su, fonda romantik bir müzik demek isterdim ama ne yazık ki, İbo..vs ne kadar arabesk varsa çalıyor, neyse ki itirazlar olunca kapattılar ve sessizliğin muhteşem sesi ile baş başa kaldık.

O kadar yoldan gelip otelinde uyuklamak isterken alıkonulup, Saklıkent e getirilen sevgili de gayet mutlu, iyi ki geldik, çok keyif aldım demekte.

Alev gibi yanan yaz günlerinde serinlemek, deniz-kum-güneş üçlüsünden farklı bir tat yakalamak, rafting yaparak ya da suya karşı koyarak adrenalin yaşamak isterseniz bu öneriye kulak verin; Saklıkent e buyurun gelin…

2 haftalık tatilimize toplu halde bakalım, biz nereleri gezdik!!!
İsminin üzerine tıklayın, sizi alıp oralara götüreyim.

Bodrum için 1. Bölüm ve 2.Bölüm

Palamut Bükü

Eski Datça - Selimiye

İçmeler -Marmaris

Saklıkent Kanyonu

Fethiye gezisi 1. Bölüm ve 2. Bölüm

Kaputaş Plajı - Kaş

Pamuklar içinde ; Pamukkale

İlginizi çekebilecek diğer gezi yazıları