Sevgilimin "size Prag çikolatası getireyim, çok güzel" cümlesi ile beni tavlamaya çalıştığı, ama asla getirmediği (çünkü tüm çikolatayı kendisinin yediğini iddia ediyor) meşhur Prag gezisini keyifli anlatımıyla ne zamandır yazmasını istiyordum, kısmet bugüneymiş.
Her ne kadar bensiz gitmiş olsa da , tekrar gidip o romantik sokaklarda birlikte yürümek istiyor olması bile bu şehri sevmeme neden oluyor. Bir de bu kadar soğuk olmasa...
PRAG
Baharda gitmek istemiştim esasen. Ama kısmet 2011
yılbaşınaymış. Teyzem ve dayımla klasik tatil üçlemesine bu sefer annemi de
ekledik. (Teyzem diyorum ama yan yana durduğumuzda kızkardeşin mi sorularına
her zaman maruz kalmışımdır. Dayımı da abim yerine koydum hep) Birlikte tatiller
çok zevkli, bunları peyderpey sizlerle paylaşacağım. Bana değerli bloğunda bu
imkanı sağlayan sevgili eşime can-ı gönülden teşekkürlerimi sunarım.
Şimdi gelelim Prag’a…
Bir kere şunu öğrendim ki bu kadar fazla Avrupa ülkesi gezen
ve Almanya da bile 2 sene yaşamış biri olan ben; bu kadar zor vize veren bir ülke
görmedim. Bana mı denk geldi bilmiyorum ama pasaportumda onca Schengen Vizesine
rağmen inanılmaz zorluk çıkardılar. Bir ara tur firmasına "Ben vazgeçtim, gelmiyorum" dedim- o
derece yani… Zannedersem istedikleri belgeler arasında bir tek dün geceki
rüyanızın yazılı olduğu belgeyi getirin yoktu
Günü kazanmak adına yola geceden çıktık. Bu güzel çünkü gündüz tamamen bizim ve görmek istediğim o kadar yer var ki. Ben zaten her yolculuğumda yaptığım gibi
nerelere gidiliri beş yüz bin kaynaktan araştırmış ve tur rehberine ukalalık
yapacak kadar bilen bir turist olmuşum çoktan) Uçakta Prag Görsel Gezi Rehberi
üzerinden geçiyorum.
Şehrin ilk ışıklarıyla iniyoruz. Oda ne biraz soğuk mu acaba?
Termometreler dikkatimi çekiyor (-16 C) Erzurum ve Erzincan da yaşamış bir
insanım ama Prag ile asla boy ölçüşemez soğuk konusunda. İstanbuldan 10 dereceden, bu denli soğuk bir yere gidince kaz tüyü montlar
ve termal giysiler olsa bile yine de biraz adaptasyon zorluğu yaşıyorsunuz.. Tur rehberiyle buluştuk adama
artistlik yapıcam ya, şu saray bu kilise derken adam demez mi "Ben 11 senedir Prag
da yaşıyorum” diye hadi buyurun buradan yakın şimdi! ben tabi hemen aa ne güzel diyerek
bu sefer adamı bilgisel olarak sömürmeye başlıyorum.
Kışın gideceklere şiddetle tavsiyem kendilerini üşütmeyecek
tipte özellikle kaz tüyü mont, eldiven, şapka çorap, içlik (bu kısmını eşim
okumasın diye nasıl bir kod yazabileceğimi bilmiyorum) ne varsa alsınlar.
Otelimiz Mövenpick Hotel, şehir merkezinde sayılır. Ben
açıkçası beğendim 4* bir hotel. Kahvaltıları açık büfe ve yok yok. Omletler mi
yaptırmadım, akıtmalar mı, artık ayrılırken bütün garsonlar ve aşçılar beni
tanımıştı İlk gün çok üşüdük ama ikinci gün dayımı meşhur
t-shirtüyle kahvaltıda görünce ben dahil kimse gözlerine inanamadı (genelde ikimiz
de kedi gibi sıcak mekanları severiz), otelin ısıtması bu bakımdan mükemmel anlayacağınız.
Tur rehberi sağlam olunca ben rahatladım. Başladık şehri
gezmeye ama sonra fark ediyorum ki açız bu durumda önce bizi şehrin mimari yapısıyla ünlü eğik
tasarlanmış bir binanın yakınındaki cafeye kahvaltıya götürdü. Burada
biraz peynir, biraz biber, 2 tane zeytin, yumurta baktık aç kalıyoruz. Restoran
sahibinin Türk olmasından aldığım güvenle garson kızdan sanırım 7-8 defa ekmek istedim J Adam acıdı bize de Macar gulaş
çorbası benzeri sebzeli bir çorba yaptırdı, içimiz ısındı.
Sonra Prag Kalesine yöneliyoruz. Şehir Merkezinde Eski Şehir tabir
edilen yere geldiğimizde anlıyoruz ki burada kaybolmak gerek (buranın ortamını
sevdim.) Kuklalarıyla ünlü mekanda biraz bakınıyorum. Aziz Vitus Katedralini
geziyoruz. Her turistin gezdiği Eski Belediye Sarayında meşhur saati gösteriyorlar
bize. Belli aralıklarla Hz. İsa’nın havarileri çıkıp selamlıyorlar
kalabalığı. Beklerken zamanı güzel kullanıp ısınmak için karşıdaki cafe
lere giriyoruz. Hoşuma giden buralarda hafif fiyat olsa da, turist
fiyatı deyip aşırı pahalıya da kaçmıyorlar. Belli ki bir kontrol var. İçimiz ısınınca
burada meydana yakın Noel ağacına göz atmamak olmaz. Oldum olası sevdim çam
ağaçlarını, böyle zamanlarda da bir başka güzel oluyorlar.
Meydanda kutlama hazırlıkları devam ederken yılbaşı ve noele
has malzemeler satan küçücük kulübeleri gezip, kestane yemeyi tercih ediyoruz.
Sıcak ve taptaze.
Otelimizin çevresini yürüyelim bakalım ne var civarda derken
çok güzel yemek yapan ve ördekleriyle meşhur bir mekan gözüme çarpıyor. Bu
gezimizde mümkün olamadı ama ileride eşimi mutlaka götüreceğim buraya. (sürprizlerim
arasında, sakın ona söylemeyin, yazmaktan çok yoğun bu aralar, bunu görmeyebilir)
Tesco alışveriş merkezi var İstanbuldaki Metrocity ayarındaki büyük bir çarşı, içinde her şey var. Beni
yemekleri ilgilendiriyor tabii. Bu konuda biraz hassasım sanırım. Akşam
Yunan yemekleri yapan bir restoran var orada yedik, çok lezizdi damak tadımıza da oldukça yakın. Garson yemek bitince kahve getirdi. Klasiktir "Yunan kahvesi mi" dedim
adam gayet düzgün cevap verdi hayır "Türk kahvesi diye" tatlı bir ambiyans oldu. Yüzümüzde bir gülümsemeyle ayrıldık. Annemle teyzemin bir şeyler almaması mümkün değil ama bu defa atkı, bere
gibi ufak şeylerle atlattık şükür.
Ertesi gün şehir merkezinde döner yedik, pek
hoşuma da gitmedi zaten hep gittiğim ülkenin yemeklerini tatma taraftarıyımdır.
Size de şiddetle tavsiye ederim. Tabi Uzakdoğu’da biraz zorlanacağım açık. Av
etleri (geyik, ördek vb) yapan özel bir restoranı var merkezde, burayı tavsiye
ediyorum mesela. Kaldığımız Mövenpick Hotelin üstünde, otelin içinden teleferikle
ulaşılan bir restoran var, çok güzel bir yer anneme süpriz yaptım bir akşam
dörtlü orada yemek yedik. En çok da hotelin lobisinden, asansöre biner gibi teleferiğe binilip çıkılıyor olması cezbetti bizi. Yukarıdaki manzara çok güzel. Yemeklere gelirsek İtalyan dedim diye hemen pizza makarna sanmayın. Çok güzel et yemekleri
yapıyorlar.
Prag da hediyelik eşyalar arasında paskalya yumurtası
şeklinde kolye uçları, cam işleri, kuklalar, biblolar, şapkalar, atkılar,
kürklü deri montlar oldukça revaçta.
Yürüyerek yarım günde gezebileceğiniz bir
şehir burası. Şehrin köprülerinde gezintiye çıkabilir- üzerinde aşıkları
resimleyebilir, çeşit çeşit seyyar satıcılarında veya ressamlarında güzel vakit
geçirebilir, değişik müzelerinde kültür kazanımları elde edebilir ya da
tramvayla bir baştan bir başa gezebilirsiniz. Kaybolmak lazım bazen
sokaklarında bu şehrin…
Sokak pandomimcileri bir harikalar, dans edenler gülücük
saçanlar.
Özel içkileri var elbet sevenler için, ama biraz sağlam
olmanız gerekli. Çünkü %85 alkol oranı olan bile var, % 70 onlar için normal
sayılıyor. Satıcı kızla konuşurken hediye alacağımı söylediğimde dikkatli içsinler halüsünasyon görebilirler dedi. Benden de uyarması.
Otelimizden taksiyle şehir merkezi oldukça yakın sayılır. Ama
biraz yürürseniz tramvayla da çok keyifli bir yolculuk sizi bekliyor olacak.
Alışveriş yapmayı sevenler Vaclav Meydanına buyurun bütün
mağazalar sizin hizmetinizde.
Kaleye giden yolda da hediyelik eşya satan dükkanlar var.
Dört katlı Kotva ve Tesco da büyük alışveriş merkezi tipindeki yerler. Cam ve
porselen işçiliğinde epey başarılılar ancak bir o kadar da pahalı ve el yakan
ürünler sunuluyor. Camdan çiçekler, balıklar, kuşlar oldukça büyük beğeni
topluyor. Biz de öyle yapıp mağazanın yarısını kaldırdık Antika sevenler için de ideal bir
yer Prag. Tahta oyuncaklar, heykelcikler, sepetler, bebekler diğer
alternatifler bence. Holesovice de Prague Market görülmeli bence. Denk
getirebilirseniz kukla tiyatrosu da ilginizi çekecektir. Prag ile ilgili şimdilik bu kadar, bu gezinin devamı olan Karlovy Vary i bir sonraki yazımda anlatacağım, uzun yazıp da sizi sıkmamak adına. Soğuk ama karlarla kaplı, rüya gibi, romantik bir tatil istiyorsanız tam da size göre bir yer. Metin YILMAZ
canım çok güzel yazmışsın.Anılarımız tazelendi.tşk
YanıtlaSilİnşallah hep beraber nice güzel gezilere
YanıtlaSilmetin harika yazmışsın eline sağlık.
YanıtlaSil