Her nereden ayrılsam üzülüyorum, tatile
çıkarken evim için üzülürken şimdi ise Bodrumu bırakmak istemiyorum. Tabii ki
her geçen günün, tatilimizi azalttığını bilmemin de etkisi göz ardı edilemez.
Bodrumdan Datça ya gitmek gayet basit,
atlıyorsunuz arabalı feribot a 1.5 saatte oradasınız, tabii yer bulabilecek
kadar şanslı çoğunluktaysanız. Biz değildik de :))
Muğla tabelalarını takip ederek, Marmaris,
daha sonra da Datça ayrımından sapıyoruz. Yol gayet uzun ve sahilden
gitmediğiniz için manzarasız.
Karnımız acıkınca Muğla şehir merkezine giriyoruz,
nedendir bilinmez bana hiç çekici gelmiyor. Köhne binalar, kötü bir yapılaşma,
içimize sinmiyor yola devam kararı alıyoruz.
Datça yolları için gözümüzü çok
korkutmuşlardı, benim hayalimde toprak ve daracık keçi yolları canlanmış ve bir
hayli korkmuştum. Oysa Datça ya kadar yollar yapılmış, tamam virajlı ve eğimli
hatta burgu şeklinde sürüyorsunuz arabayı ama en azından asfalt ve düzgün.
Tabii ben böyle deyince sevgilim “yan koltukta oturunca böyle konuşman normal”
diyor ama siz bakmayın ona :)
Yolda muhteşem manzaralı bir mola
veriyoruz, haydi resimler çekilsin.
Karnımız zil çalmaya başlayınca internette
araştırmaya başlıyorum. Datçaya varmadan 60 Km önce Mavi Pide diye bir restoran
var, tavsiye tavsiyedir diyerek, o mu bu mu diye aranıyoruz.
Girişte ne kadar bakımlı olduğunu
anlayabiliyorsunuz zaten. Saksılara bayılıyorum. WC de bir o kadar temiz.
Ufak
bir dere var, masalar onun yanında sıralanmış. Ağaçlar, dere ve balıklar tüm
sıcağı unutturuyor bir anda.
Kesinlikle tavsiye ediyorum, mola vermek
için harika bir yer. Fakat dikkat edin park ettiğinizde, başka araçla arkanızı
kapatmasınlar yoksa sıcağın altında o düşüncesiz adamın gelmesini beklersiniz.
Biz yemeklerimizi yiyene kadar her yer araba dolmuş, sanırım müdavimi bir hayli
fazla buranın.
İlginç pideleri var, tavsiye ettiğiniz
nedir diye sorduk, köz patlıcanlı, kuşbaşılı pide dediler. Yanına da saç kavurma
söyledik veeee künefe.
Lezzetleri gayet iyi, servis az biraz
yavaş, fakat ortam size her şeyi unutturacak kadar güzel.
Bizi mi bulur bilmiyorum ama arka masaya
yine hiç susmayan bir abla düşüyor. Birini anlatıp duruyor, anlattığı kızı, akrabalarımdan daha iyi tanıdım sağolsun sayesinde. Hangi okulu bitirmiş,
sevgilisi kimmiş, annesi ne demiş bu işe..vs baydın baydın, az bi sessizlik
lütfen. Sen o ağızla nasıl yedin o koca pideyi bu arada işte onu hiç anlamadım.
Zaten bu çok konuşan kadın figürü bizim
ayrılmaz parçamız, yan odada mutlaka vardır, otobüste yan koltukta, restoranda
yan masada. Kokumu mu seviyorlar yoksa gerçekten bayanlar çok mu konuşuyor
anlamadım gitti.
Doyduk ve artık yola çıkıyoruz, dağlar
resmen kayalardan oluşuyor. Korkunç bir manzara, sürekli üzerinize düşecek
gibi.
Bir süre sonra sıkıntıdan dağlara karakter
analizi yapmaya başladık. Mesela bu koca burunlu, asık suratlı,koca bir 'dev’e benzemiyor
mu???
Ne zamanki denizi görüyoruz, bizden mutlusu yok.
Yolda ilerlerken ufak ufak levhalar
dikkatimizi çekiyor, şöyle ki ilk tabelada “Soğuk Su Cafeye Hoşgeldiniz,
Gözleme, Ayran, Köy Kahvaltısı” 10 metre sonraki tabelada “Geçtiniz lütfen sola
dönünüz” 10 metre daha sonrakinde “çok geç kalmadan geri dönün” en sonuncuda da
“napalım geçtiniz, artık dönüşte uğrarsınız”.
Biz bunları okurken çok eğlendik ve geri
dönüşte mutlaka bu espritüel arkadaşlara uğrama kararı aldık.
Kalacağımız yer olan Palamut Bükü,
Datçanın koyları arasında en çok tavsiye edileni ve Datça ya vardıktan sonra
daha 25-30 Km fazladan yol yapmanızı gerektiriyor. Peki değer mi derseniz, 100
bin defa evet derim.
Seyahatimiz Bodrum dan molalarla birlikte yaklaşık 5
saat sürüyor. Palamut Bükü (kısaca cennet) artık karşımızda, ne kadar da
mutluyuz.
Bayramda boş yer bulabilmek mümkün değil,
Palmaris Apart'ı internetten araştırmış ve son odasını ayırtmıştım. Fakat
kalbim pır pır. Birkaç berbat apart görünce, sevgilinin çenesinden nasıl
kurtulurum diye düşünüyorum o an.
Ufak bir Palmaris levhasının işaret ettiği
yere bakıyoruz ve kafamızı çevirdiğimizde ahırdan hallice bir yer görüyoruz. Da
da daaam nolur burası olmasın , nolurrrr.
Sevgili; “ben gidip sorayım” diyor,
Allahtan arkasındaki yepyeni pırıl pırıl güzel binaymış, ne adamıştım ki ben
şimdi acaba.
Apartın bizim kaldığımız üst katı bu sene
bitmiş, altı ise sadece 3 yıllık. Kapıdan girince miss gibi temizlik kokusu
karşılıyor bizi. Havlular bembeyaz, tabaklar yeni yıkanmış üzerlerinde hala
suları var o derece. Sahiplerini tebrik ediyoruz burada kaldığımız süre
boyunca, kendi evimizde gibi hissettik.
Eğer ki Palamut Bükünde kalmayı
düşünüyorsanız, sadece 8 odası bulunan bu apart ve sahipleri Macit, Kadir
kesinlikle doğru tercih. (incelemek isterseniz; http://www.palmarisapart.com/)
Deniz nasıl diye sorarsanız; bir kere ne
sıcak ne de Çeşme yada Bodrum kadar soğuk, ideal.
Garip bir şekilde saç dipleriniz suya değdi mi sürekli çıtır çıtır diye bir ses duyuyorsunuz. Bunun neden olduğunu bir türlü anlayamadım. Denize girmeyi çok seven biri olarak ilk defa bu şekil bir his yaşadım.
Yüzerken nedendir bilinmez su
değil de ipeğe dokunuyormuşsunuz hissi uyandırıyor insanda. Kayıp gidiyor vücudunuzda.
O kadar berrak ki,
metrelerce açılsanız bile yerde gezinen balığı gözlüksüz çok net
izleyebiliyorsunuz. Benim için şu ana kadar Maldivler bir, Palamut Bükü ikinci
sırada o kadar net.
Bu arada Emel Sayın ve Şevket
Altuğ'un da yazlıkları varmış burada. Bu bilgiyi de paylaşayım istedim.
İskelesiz plajlarda üşüdüğü için denize
giremeyen ben, burada cup cup attım kendimi suya. İçim ürpermeden hem de. Havuz
gibi dibi tertemiz, etrafınızda minicik yavru balıklar yüzüyor.
Bayıldım, gitmek istemiyorum. Gezi planını
yaparken ufacık bir köyde sıkılırız deyip 2 gece verdiğimiz bu yerde haftalarca
kalabilirim.
Güneş de inanılmaz yakıyor burada, Bodrum
da 3 günde bronzlaşmadığım kadar burada bir günde bronzlaşıyorum. Hatta kapkara
bir durumdayım şu an. Çocuklar gibi çıkıp çıkıp yeniden girersen denize olacağı
da bu zaten.
Normal sayıda denize girip kıyıda
güneşlenen sevgiliye ne zaman baksam “hadi yeter çık” diyor. Tam çıkıyorum ama
O kafasını başka yöne çevirdi mi hoop yeniden suya. Ayağım kaydı numarasını kaç
kere yapabilirim sizce …
Gözlükleri geçirdim mi gözüme, balıkların
peşine düşüyorum. Ne şirin şeylersiniz siz öyle, resmen yanımda arkadaş gibi
yüzüyorlar.
Gece burada yapacak pek fazla bir şey yok.
Gece pazarı tarzında 10-15 tezgah açılmış o kadar. Sahil kenarında da
restoranlar var, deniz sesiyle birlikte keyif yapabilirsiniz sadece.
Balık yiyelim diyoruz, Sera Cafe diye bir
yer gözümüze ilişiveriyor. Sahile yakın masalarından birine oturuyoruz.
Bismillah! dakika bir gol bir. Yandaki masada adam avazı çıktığı kadar
bağırmakta. Oturalı 1 saat olmuş, siparişi de vermişler, ama garson şimdi gelip
köfte kalmamış diyor. Cinnet geçirecekti amcam, aslında onu görüp ders
almalıydık ama yaşamadan öğrenilmiyor ne yazık ki.
Kalamar, salata ve çupra söylüyoruz. Balık
hariç diğerleri vasat. Onu da geçtim, masaya gelme süreleri, normal bir insanın
yiyip masadan kalkma süresine eşit. Salata geliyor ama kalamar piyasada yok, 35
bininci söylemeden sonra anca gelebiliyor.
Hepsi tamam bu defa 20 dakika hesabın
gelmesini bekliyoruz, hadi diğerleri pişiyor da, 3 rakamı alt alta toplamak bu
kadar mı zor bey amcaaaa. 2 Kişi 70 TL ye doyuyoruz bu arada.
Hani sıkıntılı zamanlarda hep insanlar
kaynaşırlar ya bizim de öyle oluyor, 3-4 masa restoranı çekiştirip duruyoruz,
herkes dertli, 1 saatte patates kızartması, 45 dakika da bira geleni gördüm o
kadar diyeyim.
Kesinlikle önünden bile geçmeyin derim,
zamanımız olsa diğerlerini de dener ve yazardım ama artık sıra sizde, şansınıza
kalmış.
Palamut Bükü’ndeki 2.günümüz bayram sabahına
denk geldiğinden, sabah erkenden kalkıyor ve sevgiliyi bayram namazına
uğurluyorum. Evimin erkeği namaza gidiyor, bu duyguyu çok sevdim.
Balkona çıkıyorum tertemiz havayı içime
çekip, yeni aydınlanmış cenneti izlemek için. Bakıyorum; açıkta demirlemiş
teknelerden akın akın insan geliyor botla, namaz için. Vayy diyorum içimden,
karadan denizden herkes, nerede olursa olsun, koşa koşa geliyor, köyün şirin camisine
demek ki.
Burada başka ne yapılır derseniz; mesela; akşamüstü,
Knidos antik kentini görmeye gidebilirsiniz, Palamut Büküne uzaklığı 12 Km, çok virajlı olduğundan yaklaşık yarım saat
sürüyor. Giriş ücreti 8 TL ve saat 19: 00 a kadar açık.
Pek sıcakta
gezilebilecek bir yer değil, bana kalırsa, saat 18:30 gibi girmeli, güneşi
muhteşem manzarada batırıp öyle dönmelisiniz.
Merak edenler için;
Yolları keçi yolu gibi, bazı noktalarda 2
aracın yan yana geçmesi mümkün bile değil. Karanlığa kalmamak en iyisi sanırım.
2 limanı bulunuyor, küçük olanı
askeri olarak, büyüğü de ticari gemiler için kullanmışlar. Ticaretin ne kadar
önemli bir yer tuttuğu buradan bile belli.
Alttaki resimde gözüken fenerde güneşin
batışını izlemek güzelmiş fakat o uç kısma gidip, yolları hava karardıktan sonra dönmeyi göze
alabilir misiniz bilemem, biz alamadık da.
Tatilin bu parkurunu tamamlayıp Datça ya
dönerken, Mesudiye yolunu kullanıyoruz. Muhteşem manzaraya sahip. Size tavsiye
mutlaka geliş ve gidişte bu yolu kullanmanız.
Ova Bükü, Hayıt Bükü, Kızıl Bük
hepsi birer harika. Burada her yer Bük (bük ün anlamına bakıyorum da dönemeç
yazıyor ama bence koy demek daha mantıklı)
Mesudiye yolu için Palamut Bükünden sahil
boyunca ilerliyorsunuz. Sahil yolu olduğundan yollar bolca virajlı, şoför
bakamadığından tüm keyif ise bana kalıyor.
Hayıt Bükü’nde mola veriyoruz, sizin için
birkaç resim çekiyorum hemen. Burada neden denize girip yola devam etmedik diye hala üzülüyoruz.
Sevgilim sağolsun “blog yazarı kocası
olmak kolay değil” deyip, her istediğim yerde arabayı durdurup, resmimi
çekiyor, her koya, ilginç her noktaya götürüyor. Benden daha iyi bir blog
yazarı olabilir diye düşünüyorum. O olmasa bu blog bomboş kalırdı.
Hayıt Bükünü geçince yel değirmenlerini
görüyoruz. Burada oturup çaylarınızı yudumlayabilirsiniz.
Gelirken komik levhalarını okuduğumuz
gözlemecide oturup keyif yapma vakti geldi de çattı bile.
Çok şirin sahipleri var, kulakları sağır
edecek kadar bağırıp çağıran cırcır böcükleri de. Yemyeşil keyifli bir yer
burası. Gözlemeler ve ayranlar da geldiiii
Biz oturup keyfimize bakalım biraz,
sizinle yolculuğumuza daha sonra kaldığımız yerden devam ederiz.
Peki neler mi var diğer yazıda; Eski
Datça’nın sıcak ve sevimli hali, Can Yücel in Evi, oda fiyatlarının 350 TL
olduğu, popüler Selimiye Koyu ve sevgilimle ben :) e daha ne olsun.
Huzurlu günler dilerim.
Gezimize kaldığımız yerden birlikte devam edelim mi?
2 haftalık tatilimize toplu halde bakalım, biz nereleri gezdik!!! İsminin üzerine tıklayın, sizi alıp oralara götüreyim.
Palamutbükü nasıl bi yerdir?gidenler neler anlatmış acaba? derken ,GOOGLE beni buralara getirdi..Ne kadar eğlenceli bir anlatımınız var.Anlatım dilinizi çok sevdim.Ayrılamadım blogunuzdan,Evlilik yıldönümü,eşinize yaptığınız sürpriz doğumgünü yazılarını okurken buldum kendimi. :) .başarılanızın devamını dilerim.Sosyal medya hesabınız var mı?Ordan da takip etmek isterim sizi.
Bu ne guzel ne icten bir yorum boyle. Ogle yemeginde bile tepkisiz kalamadim :)) Face_instagram-twitter hepsi mevcut beklerim Ozlem sezen yilmaz diye bulabilirsiniz her mecrada
Gökova,palamutbükü ve bodrum tatilinde yaptıklarımız bu kadar benzer olunca uzun zamandır sessiz takip ettiğim blogunuza haksızlık etmemek için bi selam vermek istedim.Aliağadan selamlar :)
yazınız okadar sade ve canlı ki 2 yıl önce gitmiştim Mavi Beyaz otelde konaklamıştım halen o nefis balıkların tadı ve Palamutbükünün eşsiz kokusunu hisseder gibiyim.....
Cnm o deniz ayni akvaryum gibi bayildim
YanıtlaSilGercekten harikaydi mutlaka 1 hafta kalmak icin tekrar gidecegiz
YanıtlaSilyaa bu sefer programa bizi de dahil edin ama :(
YanıtlaSilCok daha keyifli olur o zaman, sen de bayilirsin
YanıtlaSilPalamutbükü nasıl bi yerdir?gidenler neler anlatmış acaba? derken ,GOOGLE beni buralara getirdi..Ne kadar eğlenceli bir anlatımınız var.Anlatım dilinizi çok sevdim.Ayrılamadım blogunuzdan,Evlilik yıldönümü,eşinize yaptığınız sürpriz doğumgünü yazılarını okurken buldum kendimi. :) .başarılanızın devamını dilerim.Sosyal medya hesabınız var mı?Ordan da takip etmek isterim sizi.
YanıtlaSilBu ne guzel ne icten bir yorum boyle. Ogle yemeginde bile tepkisiz kalamadim :))
SilFace_instagram-twitter hepsi mevcut beklerim
Ozlem sezen yilmaz diye bulabilirsiniz her mecrada
Gökova,palamutbükü ve bodrum tatilinde yaptıklarımız bu kadar benzer olunca uzun zamandır sessiz takip ettiğim blogunuza haksızlık etmemek için bi selam vermek istedim.Aliağadan selamlar :)
YanıtlaSilSes verin zaten, beni buralarda tek başıma bırakmayın sakın :)
SilMemleketimden ses duymak da ayrı bir keyifmiş :)
Sevgiler...
yazınız okadar sade ve canlı ki 2 yıl önce gitmiştim Mavi Beyaz otelde konaklamıştım halen o nefis balıkların tadı ve Palamutbükünün eşsiz kokusunu hisseder gibiyim.....
YanıtlaSilAhh ahhh simdi orada olmak vardi :)
SilBu çılgın soğuk cafe nerede tam olarak?
YanıtlaSilOrda payem diye bir kafe vardi, papaganlari vardi disarda biz cok memnun kaldik
YanıtlaSilBunu not alayim bir dahakine orada yemek yeriz iyi oldu tesekkurler
Sil